9 Aralık 2009 Çarşamba

Serap ve Ceylan (Ceylan gözlü Serap)

http://www.habervesaire.com/news/1662/

Bundan yaklaşık bir ay önce, 7 Kasım 2009’da, haber ajansları bir haber servise koydu. İstanbul Küçükçekmece’de Abdullah Öcalan’ın hücre koşullarını protesto eden bir grupu gösterici, bir belediye otobüsüne molotoflu saldırı düzenlenmişti. Molotof, otobüsü terk etmek için arka kapıya yönelen bir kızın üzerinde patlamıştı. İşte o kız, Serap Eser, o günden beri televizyonlarda ve gazetelerde zavallı yanmış bedeniyle karşımızda. İsmini artık hepimizin bildiği Serap, 7 Aralık günü yaşam mücadelesini kaybetti.

Demokratik Toplum Partisi (DTP) Genel Başkanı Ahmet Türk’ün “Eylemler demokratik tepki” dediği bir döneme denk gelen bu korkunç ölümün gerekçesi, elbette demokratik ya da anti-demokratik hiçbir eylem ve tepkiyle açıklanamaz. Bu nedenle olsa gerek, artık hemen hiçbir konuda uzlaşamayan medyamızı ortak bir noktada buluşturdu. “Yandaş” ya da değil, 8 Aralık tarihli hemen tüm gazetelerde manşet Serap’a ayrılmıştı. Farklı ideolojilere sahip olsalar da, benzer tutum sergilediler.

Serap’ın ölüm haberini aldığımız 7 Aralık günü, Tokat’ta devriye gezen jandarma timinin bir terör saldırısının hedefi olduğunu ve 7 askerin hayatını kaybettiğini, 3’ünün de yaralandığını öğrendik. Aynı güne denk gelen bu iki olay, her iki haberin medyaya yansıma biçimine katkıda bulundu, güçlendirdi.

Serap Eser 17 yaşındaydı. Ama onun gibi, hiçbir gerekçeyle açıklanamaz şekilde hayatını kaybeden bir evladımız daha vardı: Serap’ın Diyarbakırlı 13 yaşındaki “kardeşi” Ceylan Önkol. Benzer bir kaderi paylaşmalarına rağmen Ceylan’ı çok daha geç öğrenebilmiştik. Bu “kaderi” bize Taraf gazetesinin ısrarı duyurmuştu, 30 Eylül tarihli Ceylan’ı vuran devlet firarda başlıklı haberiyle.

Gerçekte olay günü, Doğan Haber Ajansı “Bulduğu cisim elinde patlayan çocuk öldü” başlıklı bir haber geçmişti. Haberin, Hürriyet‘in internet sitesine aynen şöyle yansımıştı:

“Diyarbakır’ın Lice İlçesi’nde, yerde bulduğu cismin kurcalarken elinde patlaması sonucu 13 yaşındaki Ceylan Önkol, yaşamını yitirdi. Lice’nin Şenlik köyü Hambat mezrası yakınında oyun oynayan Ceylan Önkol, arazide bir metal cisim bularak kurcaladı. Önkol, cismin patlaması sonucu olay yerinde yaşamını yitirdi. Jandarma olay yerinde inceleme yaparken, olayla ilgili soruşturma başlatıldı.” Bu bir paragrafla geçiştirilen ölüm, koskoca basınımızı daha fazla merak ettirmemişti.

Soruşturmayı yürüten Savcı Mustafa Kamil Çolak, olayın yaşandığı Hambat mezrasına “can güvenliğim yok” gerekçesiyle gitmemiş ve köy imamını olay mahalini kamerayla çekmekle görevlendirmişti. Taraf gazetesine bu gelişmeyi, olay günü ve sonrası herkese haber vermeye çalışan ama kimsenin ilgilenmediğini söyleyen köy muhtarı duyurmuştu. Görgü tanıklarına göre Ceylan nereden geldiği belli olmayan bir mermi ile hayata gözlerini yummuştu. Emniyete göre patlayan bir mühimmattı. Yerde duran cisim, elindeki tahta ile dokunduğu için patlamış ve Ceylan ölmüştü. Ne tesadüftür ki Ceylan’ın el, ayak ve diz kapakları parçalanmamıştı.

Haberin Taraf’ta yayınlandığı gün, Yayın Yönetmeni Ahmet Altan da köşesini Ceylan’a ayırıyordu. (Küçük Kız)
Altan devam eden iki günü de aynı konuya ayırdı. 1 Ekim tarihli Susacak mısınız başlıklı yazısında siyasilere, 2 Ekim tarihli Göbeğini kaşıyan gazeteci… başlıklı yazısında, üç gün geçmesine rağmen haberi görmemekte direnen gazetecilere sesleniyordu. Medya, Altan’ın ancak bu üçüncü yazıyı kaleme aldığı gün habere yavaş yavaş yer vermeye başlamıştı. Ama bu “ilgi” bile olayın daha ziyade adli tıbbı ilgilendiren yönü ve “kaza”nın oluş şeklini anlama çabasıyla sınırlı kalıyordu. Kimse Türk askerinin mühimmatından olabileceğine ihtimal vermek istemiyordu, zaten neticede suç “cismin” üstüne tahtayla vuran Ceylan’ındı!

Ceylan Önkol’un nasıl öldüğü (öldürüldüğü?) hâlâ tam olarak anlaşılabilmiş değil. Olayı “terörle mücadele” ya da “terör örgütünün eylemi” kapsamında değerlendirmeyi bile başaran savcılık, bir sorumlu bulamadı.

Serap Eser ve Ceylan Önkol. Kaybettiğimiz bu iki can, medyada diğerinden daha az yer almayı hak etmiyordu.

Serap İstanbul’da öldü. Buna Abdullah Öcalan’ın hücre koşullarını protesto eden göstericilerin attığı molotof kokteyli neden oldu.

Ceylan Diyarbakır’da öldü. Ateş edilme iddiası yanlış ise, buna yerde bulduğu “askeri mühimmat” neden oldu.

Aralarında ne fark vardı?

0 yorum:

Yorum Gönder