17 Aralık 2009 Perşembe

Adım adım aşk

http://www.habervesaire.com/news/1669/

(Video linkte)

Ceyda ve Emrah Altuntecim çifti, tasavvufa duydukları ilgi sonrası bir anda kendilerini Mevlana’ya ulaştıracak yolu adımlarken buldular. Altuntecim çifti sevgi, umut ve aşka dikkat çekmek amacıyla 48 gün süren yolculuklarını 1.5 milyon adımda noktaladılar.

Adım adım aşk
Burada anlatılanlar, İstanbul’dan başlayıp Konya’ya kadar 8 ayrı kenti adım adım geçerek yapılan bir yolculuğun hikayesi. Ceyda ve Emrah Altuntecim, Mevlana’nın “Gel” çağrısına uyarak çıktıkları yolculuğu anlatıyorlar…

Dila Özsoy / Niso Esim

15 Aralık 2009 Salı

İstanbul’un ‘tatlı’ belleği: Baylan



http://www.habervesaire.com/news/1667/

(Video Linktedir)


Yazı: Gökhan Tan
Görüntülü haber: Sinem Yapıcıkardeşler
Kamera/Kurgu: Niso Esim

“Bu firma sadece benim değil” diyor Baylan Pastanesi’nin sahibi Harry Lenas, “aynı zamanda sizin de, sizin çocuklarınızın da, torunlarınızın da…”

HaberVs muhabirleri Sinem Yapıcıkardeşler ve Niso Esim, Harry Lenas’la, sadece İstanbul’un en eski pastanesi değil, aynı zamanda Türkiye’nin en köklü markalarından Baylan’ın, kakao ürünleri firması ALTINMARKA’ya satışının yapıldığı haberi üzerine görüştü. Ve pastanenin ikinci kuşak sahibi Lenas, firmayla imzaladığı ortaklık anlaşmasını yukarıdaki sözlerle cevapladı: “Bu firma ölmesin. Ben 86 yıl taşıdım bu bayrağı. Ama benim kendi çocuğum yok. Anlaşma, bu bayrağın taşınması için yapıldı.”

Hemen düzeltelim; Baylan’ın Ülker Grubu’na satıldığı haberi geçtiğimiz günlerde basında yer almıştı. Satış haberi doğru olmakla birlikte, anlaşmanın yapıldığı firmanın ismi bu haberlerde yanlış verildi. Harry Lenas’ın aktardığına göre o hayatta olduğu sürece (yaşının yazılmasını istemiyor!) yönetim Lenas’ta olacak. Lenas’tan sonra yönetim bu firmaya geçecek.

“Baylan İstanbul için –Harry Lenas’ın mütevazılığını bir an için unutup- Türkiye için ne ifade ediyor” diye soralım. Cevabı epey uzun:

İlk Baylan, 1923’te Beyoğlu’nda açılıyor. (Pastanenin ilk ismi, Fransızca L’Orient (Şark) sözcüğünün okunuşu olan Loryan). Beyoğlu’ndaki bu ilk pastaneyi, 1925’te Karaköy meydanındaki ikinci şube izliyor. Arnavutluk göçmeni, Rum Filip Lenas’ın açtığı bu iki işletme kısa zaman içerisinde dönemin önemli pastaneleri Markiz, Lebon ve Moskova ile rekabet edebilecek seviyeye gelir. Çünkü Filip Lenas, pastacılığı Fransızların çalıştırdığı ve Türkiye’nin ilk çikolata imalathanesi Mulatiye’de öğrenmiştir.

Her iki şube de, muhit değiştirmemekle birlikte farklı binalara taşınıyor. Bu şubeleri, 1939’da Karaköy’de faaliyete geçen Baylan Çikolata Fabrikası izliyor. Ve tıpkı şubeler gibi bu fabrika da 1953’te taşınarak Gayrettepe’ye gidiyor. Ancak “kötüleşen şartlara dayanamayan” Beyoğlu Baylan 1967’de, fabrika 1984’te, bugün Axa Oyak’ın bulunduğu tarihi binada faaliyet gösteren Karaköy Baylan ise, bu binanın onarıma girmesiyle 1992’de kapanır.

Ansiklopedilerde bulabileceğimiz bilgiler Baylan’ın Cumhuriyet’le başlayan öyküsünün kilometre taşlarını belirtiyor. Ancak, insanlar için ne ifade ettiğini pastanenin internet sitesindeki şu bilgide bulabiliyoruz:

“Karaköy’deki Baylan Tünel ile Karaköy’e inen Kadıköy yolcularından bir çoğunun vapura koşmadan önce ayakta ‘Cup Griye’ yedikleri, pasta ve çikolata aldıkları bir dükkan konumundayken, Kadıköy Baylan da asmalı bahçesiyle her yaştan insanın severek gittiği bir pastane olarak bilinir. Beyoğlu’ndaki Baylan ise her dönemde ünlü edebiyatçıların buluştukları, toplanıp söyleşiler yaptıkları bir yer olarak anılarda kaldı.”

Yine sitedeki bilgiye göre Beyoğlu Baylan’ın müdâvim edebiyatçıları arasında Atilla İlhan, Oktay Akbal, Behçet Necatigil, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Haldun Taner, Cemal Süreyya, Salah Birsel, Peyami Safa, Orhan Kemal, Orhan Duru, Ahmet Oktay, Fethi Naci, Leyla Erbil, Tomris Uyar ve Sevim Burak gibi isimler var. “Baylancılar” olarak anılan bu isimlerin yarattığı ekol edebiyatımızda Baylancılar Akımı olarak anılıyor.

İşte Baylan’ı nostaljik bir ansiklopedi maddesi yapmaktan öteye ve bugüne kadar taşıyan yer ise, Filip Lenas’ın küçük oğlu Mihal tarafından 1961 yılında açılan Kadıköy şubesi. Kadıköy Baylan, günün her saati işinin başındayken görebileceğiniz Haryy Lenas tarafından yönetiliyor.

Doğrusu Harry Lenas da sahibi olduğu Baylan gibi ansiklopedide maddesi yazılabilecek bir isim. Filip Lenas’ın büyük oğlu Harry, alaylı babasının aksine pastacılık eğitimini Zuckerbaecker Schule (Viyana) ve Richmont Fachshule’de (Luzern, İsviçre) almış. Mövenpick Restaurant’da çalışmış, Gefrat Solingen’de çikolatacılık kurslarına katılmış. 1954’te Türkiye’ye döndüğünde Karaköy’de tünel çıkışının karşısında ilk gündüz barı “Tagesbar”ı açmış.

İşte Baylan’ın damaklarımıza armağan ettiği, başta Cup Griye olmak üzere pek çok tatlı lezzet Harry Lenas’ın elinden çıkma. Baylan Pastanesi, 1960’lı yıllarda çıkardığı ürünlerle Türkiye’de tatlı sektörüne yön veren bir marka haline geldi. Ve 86 yıl önce başladığı, günün tanımıyla “butik” üretimi bugüne taşıdı.

Baylan ve Harry Lenas, İstanbul’un “tatlı belleği”. Ama Lenas’ın, bu sayfadaki kutucuğa tıklayarak izleyebileceğiniz görüntülü haberin sonunda söylediklenin altını çizmek lazım: “Fazla şube açmayacak Baylan. Çünkü fazlalaşırsa kontrolü de kaçırırsın, kaliteyi de bozarsın. Az ve öz olması lazım. Bu meslek el işidir, fabrikasyonla olmuyor. Emek ister.”

Uzun bir ömür dilediğimiz Harry Lenas’ın Baylan hakkındaki temennisinin doğru çıkmasını umuyoruz.

9 Aralık 2009 Çarşamba

Serap ve Ceylan (Ceylan gözlü Serap)

http://www.habervesaire.com/news/1662/

Bundan yaklaşık bir ay önce, 7 Kasım 2009’da, haber ajansları bir haber servise koydu. İstanbul Küçükçekmece’de Abdullah Öcalan’ın hücre koşullarını protesto eden bir grupu gösterici, bir belediye otobüsüne molotoflu saldırı düzenlenmişti. Molotof, otobüsü terk etmek için arka kapıya yönelen bir kızın üzerinde patlamıştı. İşte o kız, Serap Eser, o günden beri televizyonlarda ve gazetelerde zavallı yanmış bedeniyle karşımızda. İsmini artık hepimizin bildiği Serap, 7 Aralık günü yaşam mücadelesini kaybetti.

Demokratik Toplum Partisi (DTP) Genel Başkanı Ahmet Türk’ün “Eylemler demokratik tepki” dediği bir döneme denk gelen bu korkunç ölümün gerekçesi, elbette demokratik ya da anti-demokratik hiçbir eylem ve tepkiyle açıklanamaz. Bu nedenle olsa gerek, artık hemen hiçbir konuda uzlaşamayan medyamızı ortak bir noktada buluşturdu. “Yandaş” ya da değil, 8 Aralık tarihli hemen tüm gazetelerde manşet Serap’a ayrılmıştı. Farklı ideolojilere sahip olsalar da, benzer tutum sergilediler.

Serap’ın ölüm haberini aldığımız 7 Aralık günü, Tokat’ta devriye gezen jandarma timinin bir terör saldırısının hedefi olduğunu ve 7 askerin hayatını kaybettiğini, 3’ünün de yaralandığını öğrendik. Aynı güne denk gelen bu iki olay, her iki haberin medyaya yansıma biçimine katkıda bulundu, güçlendirdi.

Serap Eser 17 yaşındaydı. Ama onun gibi, hiçbir gerekçeyle açıklanamaz şekilde hayatını kaybeden bir evladımız daha vardı: Serap’ın Diyarbakırlı 13 yaşındaki “kardeşi” Ceylan Önkol. Benzer bir kaderi paylaşmalarına rağmen Ceylan’ı çok daha geç öğrenebilmiştik. Bu “kaderi” bize Taraf gazetesinin ısrarı duyurmuştu, 30 Eylül tarihli Ceylan’ı vuran devlet firarda başlıklı haberiyle.

Gerçekte olay günü, Doğan Haber Ajansı “Bulduğu cisim elinde patlayan çocuk öldü” başlıklı bir haber geçmişti. Haberin, Hürriyet‘in internet sitesine aynen şöyle yansımıştı:

“Diyarbakır’ın Lice İlçesi’nde, yerde bulduğu cismin kurcalarken elinde patlaması sonucu 13 yaşındaki Ceylan Önkol, yaşamını yitirdi. Lice’nin Şenlik köyü Hambat mezrası yakınında oyun oynayan Ceylan Önkol, arazide bir metal cisim bularak kurcaladı. Önkol, cismin patlaması sonucu olay yerinde yaşamını yitirdi. Jandarma olay yerinde inceleme yaparken, olayla ilgili soruşturma başlatıldı.” Bu bir paragrafla geçiştirilen ölüm, koskoca basınımızı daha fazla merak ettirmemişti.

Soruşturmayı yürüten Savcı Mustafa Kamil Çolak, olayın yaşandığı Hambat mezrasına “can güvenliğim yok” gerekçesiyle gitmemiş ve köy imamını olay mahalini kamerayla çekmekle görevlendirmişti. Taraf gazetesine bu gelişmeyi, olay günü ve sonrası herkese haber vermeye çalışan ama kimsenin ilgilenmediğini söyleyen köy muhtarı duyurmuştu. Görgü tanıklarına göre Ceylan nereden geldiği belli olmayan bir mermi ile hayata gözlerini yummuştu. Emniyete göre patlayan bir mühimmattı. Yerde duran cisim, elindeki tahta ile dokunduğu için patlamış ve Ceylan ölmüştü. Ne tesadüftür ki Ceylan’ın el, ayak ve diz kapakları parçalanmamıştı.

Haberin Taraf’ta yayınlandığı gün, Yayın Yönetmeni Ahmet Altan da köşesini Ceylan’a ayırıyordu. (Küçük Kız)
Altan devam eden iki günü de aynı konuya ayırdı. 1 Ekim tarihli Susacak mısınız başlıklı yazısında siyasilere, 2 Ekim tarihli Göbeğini kaşıyan gazeteci… başlıklı yazısında, üç gün geçmesine rağmen haberi görmemekte direnen gazetecilere sesleniyordu. Medya, Altan’ın ancak bu üçüncü yazıyı kaleme aldığı gün habere yavaş yavaş yer vermeye başlamıştı. Ama bu “ilgi” bile olayın daha ziyade adli tıbbı ilgilendiren yönü ve “kaza”nın oluş şeklini anlama çabasıyla sınırlı kalıyordu. Kimse Türk askerinin mühimmatından olabileceğine ihtimal vermek istemiyordu, zaten neticede suç “cismin” üstüne tahtayla vuran Ceylan’ındı!

Ceylan Önkol’un nasıl öldüğü (öldürüldüğü?) hâlâ tam olarak anlaşılabilmiş değil. Olayı “terörle mücadele” ya da “terör örgütünün eylemi” kapsamında değerlendirmeyi bile başaran savcılık, bir sorumlu bulamadı.

Serap Eser ve Ceylan Önkol. Kaybettiğimiz bu iki can, medyada diğerinden daha az yer almayı hak etmiyordu.

Serap İstanbul’da öldü. Buna Abdullah Öcalan’ın hücre koşullarını protesto eden göstericilerin attığı molotof kokteyli neden oldu.

Ceylan Diyarbakır’da öldü. Ateş edilme iddiası yanlış ise, buna yerde bulduğu “askeri mühimmat” neden oldu.

Aralarında ne fark vardı?

7 Aralık 2009 Pazartesi

Bir Kan İçici Olarak İtiraz Ediyorum

Haber Vaktim’de 2009-01-05 tarihinde çıkan bu yazının şüphesiz, olaya hangi açıdan baktığını gözler önüne seriyor. Başlık olarak “Kan içerek sarhoş oluyorlar” cümlesini kullanan sözde gazeteciler, Gazze’deki savaşa ortak ettiği yahudilerin, “kimisinin” kan içici olduklarını saptamış. Herhangi bir göndermede bulunulabileceğini düşünen okurlar, sanırım kan içme olayını “savaşta akıtılan kanlar” olarak karşılarına çıkacağını düşünüyorlardı. Ancak ne yazıkki Vaktim’in dile aldığı bu saldırgan ve faşizan dil beni bir kez daha bu gazeteye karşı hayrete düşürdü.
Spotta kullanılan “muharref Tevrat” cümlesi ile yazarın ve genel okuyucunun, Tevrat’ın değiştirildiğine ve ona inanılmaması gerektiğine dikkat çekiyor. Kaynağını “değiştirilmiş” diye düşündüğü Tevrat’ın iki tane bölümünden alıntı veren HaberVaktim ayetleri kendisi değiştiriyor olacak. Çünkü iddia ettikleri Hezekiel Bölümü’nde anlatım bu kadar kısa tutulmamış. “ Ve sen, adem oğlu, Rab Yehova şöyle diyor: Her çeşit kuşa ve kırın bütün canavarlarına de: Toplanın da gelin: sizin için keseceğim kurbana, İsrail dağları üzerindeki büyük kurbana her yandan toplanın da et yiyin ve kan için. Yiğitlerin etini yiyeceksiniz ve dünya beylerinin kanını, koçların, kuzuların ve ergeçlerin, boğaların kanını içeceksiniz, hepsi Başanın semiz hayvanlarıdır. Ve sizin için kestiğim kurbandan, doyuncaya kadar yağ yiyeceksiniz ve sarhoş oluncaya kadar kan içeceksiniz. Ve atlara ve cenk erlerine soframda doyacaksınız, Rab Yehova’nın sözü.” Şayet bu ayetin anlamları farklı yerlere çekilebilir ama açıkça görünen ne olursa olsun herhangi bir insan eti yenildiğinden ve kanı içildiğinden bahsedilmemektedir. Günümüzde Yahudilikte et yemenin temel kuralı şöyledir, et alınır, evde iyicene tuzlanır(tuzlanma işlemi) ve bırakılır. Böylelikle hayvanın kanının iyicene akması sağlanır.(Yahudilikte bir hayvanı yerken mutlaka kanının akıtılması şartı vardır) Zaten haberde, gerçekten böyle bir eylemi gerçekleştiren bir fanatik yahudi ile görüşülmemesi bize bu haberin gerçekliğinden şüphe etmemizi sağlıyor.
Haber Vaktim yazarı, ilk alıntı yaptığı ayeti değiştirdiği ve kısalttığı gibi ikincisi Yeremya Bölümü’nde de aynı işlemi uygulamış. “Ne zaman seninle çekişsem, sen haklısın, ya Rab; fakat hükümler hakkında yine seninle söyleşeceğim; niçin kötülerin yolu uğurlu, hainlerin hepsi kaygısız? Onları sen diktin de kök saldılar; büyüyorlar da meyve veriyorlar; ağızlarında sen yakınsın, fakat gönüllerinden uzaksın. Ve sen, ya Rab, beni biliyorsun, beni görüyorsun ve sana karşı yüreğim nasıldır deniyorsun; onları kasaplık koyun gibi ayır ve öldürme günü için onları hazırla.” Bu bölümünde haberde kısaltılmış ve çarpıtılmış verildiği görülebilir. Söz konusu bölüm kısaltılarak her türlü yorumlanabilir ama bu bölümde kötü ve inanmayan insanlardan bahsediliyor ve Allah’ın onları zamanı geldiğinde cezalandıracağı vurgusu yapılmış. Haberin devamında bahsedildiği gibi Yahudilikte herhangi bir büyü işlemi yoktur ve yazıldığı gibi kan almak için sayısız insanın öldürüldüğü tamamen hayal ürünüdür.
Bahsedilen Pesah bayramında (Passover-Hamursuz) sanıldığı gibi ekmeklerde insan kanı ya da özellikle erkek çocuk kanı kullanılmamaktadır. Günümüzde işlenmemiş un ve su ile üretilen ekmekler, çeşitli marketlerde satılmaktadır.
Haberde kullanılan gerçek bir kaynak bulunmamaktadır. Haber yazılırken, günümüzde yaşayan önemli din adamlarından herhangi bir fikir alınmamış, haber tamamen 1200 yıllara dayanan hadiselere ve efsanelere göre kurgulanmış. Olaya tek bir açıdan bakan ve hiç sorgulama gereği duymayan zihniyet, küçük çocukların iğneli fıçılara konularak kanının tamamen çekildiğini ifade etmekte. Bu iğneli fıçı olayı söylendiği gibi birtakım Hıristiyan düşünürlerin ortaya attığı fikirlerden biridir. Bu da zamanında tarihte yapılan en büyük Hıristiyan anti-semitizmidir ve tamamen uydurmadır.

Haberin sonunda verilen beş adet örneğin, hiç biri kanıtlanmamış ve gerçek olup olmadığı bile belli olmayan cinayet haberleridir. En azından herhangi bir kaynak kullanılmadığı için öyle düşünebiliriz.
Haberde görsel olarak, gözünden kan gelen bir insan portresi kullanmış Haber Vaktim. Kimi efsaneye göre vampirler üzüldüğünde kan ağlarlar. Eski bir türk geleneğine göre, ölen kişilerin arkasından acısını belli etmek isteyen insanlar, gözleri ve yanakları arasını bıçakla keserek kanatırlarmış. Tabi bunun da bir efsane olduğu unutulmamalıdır. Yahudileri, vampirlerle özdeşleştiren Vaktim, bu görselinde bir Yahudi olduğuna dikkat çekiyor olabilir. Ya da bir gün tüm bu yaptıklarından dolayı kan ağlayacakları düşündürtülebilir.

Anayasanın 10. maddesine göre “Dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep, maluliyetinden dolayı ayrımcılık yapılması yasaktır.” Haber Vaktim’ in bu ve bunun gibi her gün yaptığı sayısızca haber ile gözle görülür bir ayrımcılık yapmakta. Halkı yanlış yönlendirmekte ve bir dini ve o dinin bireylerini saldırgan bir tavırla aşağılamakta, çok zor ve kötü bir duruma sokmakta.
Yazının tümünün gazetecilik ve etik anlayışına uygun olmadığını, Haber Vaktim ve bunun gibi gazetelerin yaptığı bu saldırgan, ötekileştirici, ırkçı ve ayırımcı haberlerin yazılı basının gelişmesi yönünde hiçbir pozitif katkısının olamayacağı, adeta bu ve bunun gibi yalan ve yanlış haberlerle, yazılı basının inandırıcılığını kaybetmesine bir ışık tutmaktadır.

Herkesin barış içinde ve dinlerini özgürce yaşayabilecekleri bir dünyada yaşayabilmesi dileği ile...

Haber Vaktim'de çıkan haber.
http://www.habervaktim.com/haber/50264/kan_icerek_sarhos_oluyorlar.html



Kan içerek sarhoş oluyorlar
2009-01-05
Haber Vaktim
Çoluk-çocuk, masum demeden Gazze'de Filistinlilerin kanlarını döken Yahudilerin bazılarının kan içici (vampir) özelliklerinin de olduğunu biliyor muydunuz? Peki Yahudiler bu eylemlerini muharref Tevrat'taki hangi ayetlere dayandırıyorlar?




"Et yiyin ve kan için. Yiğitlerin etini yiyeceksiniz ve dünya beylerinin kanını içeceksiniz. Sarhoş oluncaya kadar kan içeceksiniz." (Tevrat, Hezekiel Bölümü 39/18-20)

"Onları kasaplık koyunlar gibi ayır ve öldürme günü için onları hazırla." (Tevrat, Yeremya Bölümü, 12/3)

Bu sapık adet asırlardır bir kısım fanatik Yahudiler tarafından uygulanmaktadır. Bazı bağnaz Yahudi kolları, Tevrat'ın insan kanı içme ve insan boğazlama konusundaki emirleri doğrultusunda, sayısız insanı kanlarını almak için öldürmüşlerdir. Özellikle küçük erkek çocuklarını kaçırırlar ve 2 tür olayda kullanırlar; büyü ayininde ve Pesah (Mayasız) bayramında. Büyü ayinlerini yapmak için kan kullanırlar. Mayasız bayramında da kan kullanılır. Mayasız bayramında insanlar bir hafta boyunca mayasız ekmek yaparlar ve ekmeklerin en makbulü de kanla yapılmış olanıdır.

Kan alma törenleri "İğneli Fıçı" ile gerçekleştirilir. Hahamlar küçük çocuğu iğneli fıçının içine koyarlar ve dakikalar boyunca fıçıyı yuvarlarlar. Böylece çocuğun kanı tamamıyla çekilmiş olur.

Kan içme konusunu şimdiye dek en iyi açıklamış kaynaklardan biri, 1803'te Moldovyalı rahip Neophite'nin yazdığı kitaptır. Bir haham oğlu olan Neophite, Yahudilikten çıktıktan sonra Hıristiyanlığı kabul edip rahip olmuştur. Babasının inancındaki bütün kanla ilgili ayinleri açıklamıştır. Bazı Yahudi tarikatlarının, insan kanı kullandıklarında Yehova katında "üstün" olduklarına inandıklarını anlatmıştır.

Yahudi tarihinde görülen bazı kan içme hadiseleri şöyle;

İngiltere 1144
20 Mart (Musevilerin Pesah Bayramı), ilk kan içme töreni Avrupa'da görüldü. Norwichli Yahudiler ritüel cinayet, kan içme törenlerini yapmakla suçlandılar. Öldürdükleri çocuk Norwichli William (William of Norwich) idi. Zavallı çocuğu klasik çivili fıçı yöntemiyle öldürmüşler ve daha sonra da kanını içmişlerdi. Norwich halkı çocuğu kanı çekilmiş bir halde buldular. 1189 tarihinde Richard the Lionheart'ın taç giyme töreninde bir grup insan tarafından Yahudiler saldırıya uğradılar. Bu olay İngiltere'nin her yerine yayıldı. 6 Şubat 1190 tarihinde, Yahudiler, kaleye sığınan çok az Yahudi dışında, kendilerini kılıçtan geçirilmiş halde buldular. 1290 göçe zorlandılar. 1655 tarihine kadar da dönmelerine izin verilmedi.

Belçika 1250
Aynı tören 1250 tarihinde Belçika'da da yapılmıştır.

İngiltere 1255
1255 yılında da bu olaylar meydana gelmişti. Lioncolnlü Huge (Hugh of Lincoln) de aynı vahşi saldırıya maruz kalmıştı. Bu olayı ünlü İngiliz yazar Chaucer (1343-1400) dile getirmişti. Daha sonra da çok iyi bilinen bir olay haline gelmişti. 8 yaşında bir çocuk, adın Huge, adı Beatrice olan bir kadının çocuğu, Lincolnde 31 Temmuz günü kayboluyor. 29 Ağustos günü bulunuyor. Pisliğe bulanmış bir halde bir madende bulunuyor.

Almanya 1267
Yahudiler bu yıllarda da ayinlerine devam ettiler. Pforzheimda bir balıkçı tarafından yedi yaşında bir kıza ait ceset bulundu. Küçük kızın kanı tamamen çekilmiş ve tören için kullanılmıştı.

Almanya 1286
Bu inanılmaz vahşet Oberwesel'de tekrar yaşandı. Werner adında 11 yaşında ki bir çocuğun kanı çekilmiş cesedi bir nehrin yakınlarında bulundu. Sonuç olarak Oberwesel'de ve yakınlarda yaşayan pek çok Yahudi bu yıllarda zulme uğradı.